Hikaye: Teravih esprisi bulmak için kasan genç

Geçen sene bu zamanlar Cafcaf'ta yayınlanmış bir hikaye. Hey gidi...

"Teravih ile ilgili orijinal bir espri bulmalıyım."

Bu fikri aklıma sokan da, eve uğramadan sokaklarda avare gezmeme, cami cami dolaşmama sebep Asım abiden başkası değildi. Ama olmuyordu, aklıma hızlı namaz kıldıran imamdan, yanlışlıkla hatimle kılınan teravide mahsur kalıp cami camından beni kurtarın diyen adamdan, safların arasında arabacılık oynayan çocuklardan, hocanın süper hızlı kıldırması ile ışık hızını aşıp zamanda yolculuk yapan cemaatten [camiden bir çıkarlar taş
devrindeler] başka bir şey aklıma gelmiyordu. Naçar, eve geldim. Hanım, asık suratımı
görse de bu hallerimi bildiğinden sesini çıkarmadı. Ben de, direk çalışma odama koyuldum. İnterneti açtım, google'dan teravih diye yazdım ama kayda değer bir şey göremedim. Gece bastırdı, ağırlaşan kafama, kapanan göz kapaklarıma mukayyet olamadım. Her taraf uçsuz bucaksız karanlıktı, bir an ne yapacağımı bilemedim. Derken ufukta bir iğne ucu kadar bir aydınlık gördüm ve ona doğru koşmaya başladım.

Koştukça aydınlık arttı ve detayları ortaya çıkmaya başladı. Tek bir ışık değildi bu, ışık sütunları vardı ve sütunlar harfler oluşturuyordu. Arap harfleriydi bunlar, elif, he, mim.. Fark ettim ki Osmanlıca, "Ah min el Aşk" yazıyordu. Elif'e doğru koştum koştum. Işığı gözleri kamaştıracak kadar yaklaştığımda üzerinde bir kapı gördüm. Kapıyı araladım  ve kapının bir meclise aralandığını gördüm. Meclis'te pek çok şair, sıralanmış meşk ediyorlardı. En yakınımdakine döndüm, "Bana teravih namazı ile ilgili latife lazım." Dedim.
Bana ilerde yalnız oturan bir şairi gösterdi. "Onun yanına git." Dedi. Önce "Yârin ile hoş musun diye sor ondan sonra latifeni iste."

"Peki." Dedim. "Allah razı olsun."
Yanına yaklaştım, ellerini başının arasına koymuş kafasını ileri geri  sallıyordu. sordum;
"Yârin ile hoş musun?"

Şöyle bir durdu, elini yeşil sarığına götürecek gibi oldu, sonra vazgeçti. Derin bir nefes aldı, tam bir şey söyleyecekmiş gibi başladı ama kelimelerdökülmedi ağzından. Ben de ortamdaki sessizlikten huzursuzlandım,elimi gözlüğüme götürdüm, kollarımı kavuşturup biraz öyle bekledim. bu durum tam on dakika böyle devam etti. Tam ben gidecektim ki ağzından şu kelimeler döküldü.

"Nesimi'ye sorsalar ki
Yarin ile hoş musun,
Hoş olayım ya olmayayım
O yâr benim kime ne."

Demesi ile tüm meclis kahkahalara boğuldu. Gülmekten nefesi kesilenler, göbeğini tuta tuta "Eki eki! Bu ne yaman latifedir!" diyenler, "her gelene de aynı şey yapılmaz ki mollalar!" diye kızsa da kendini tutamayıp kahkahayı patlatanlar, sarığını düşürüp de almaya mecali olmayanlar. En son birisi beni yanına çekti,

"Sen Nesimi'ye bakma, zevcesinden çekiyor da ondan aksi." Dedi. Sonra şu
mısrayı söyledi bana.

Oturuşdu tek ü pûy-i ney ü meydan rindân

Zâhidân eylediler şimdi teravihe kıyam

[Kalenderler meydanında herkes otuyordu

Şimdi hepsi teravihe durdular.]

"İyi ama artık kimse de teravih için kalkıp gelmiyor ki. Böyle latife yapamam, çok klasik olur, tutmaz!" dedim. Arka taraftaki mollalardan birisi "Ya tutarsa!" dedi, koştu ve bir
Bakraç yoğurdu üzerime boca etti.

Mollalar bir kez daha, bu sefer daha güçlü gülmeye başladılar. Bir süre sonra sesleri o kadar çoğaldı ki başka bir şey duyamaz oldum. Mollalar üstüme geldikçe küçüldüğümü hissettim, en son bir karınca kadar küçüldüğümde mollalardan birisi ayağını kaldırdı ve.

"Latifeeeaa!" diye uyandım. Eşim sesime geldi. "Bana bunu da mı yapacaktın hayırsız! Latife kim? Yazıklar olsun sana Hakan!" dedi. Anlamsız gözlerle ona baktım, "teravih ile ilgili espri lazım bana." Dedim.

Apar topar çıkıp boş sokaklarda beyhûde, teravih esprisi aradım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder