Gizli bir mesajı olmayan ama sizin gizli mesajlar keşfedeceğiniz bir hikâye: Melamet Hırkası

Bir an başını kaldırdığında, göz göze geldik…

“Bana hayatı öğret!” dedi kendisi. Ofisime gelmişti. Her daim yere bakıyordu bir çocukmuşçasına. Elindeki dosya kağıdının kenarını kıvırıyordu. Sadece onun gibi birisi dünyalara sığmayacak bir isteği tek bir cümlecik içerisine sığdırıp sorabilirdi.
 
“Elindeki ne?” diye sordum.
“İçer,de sivi mrmrmmr..” sesi delik bir balon gibi söndü.
“Kardeşim… sesli konuş biraz!”
“İçerde sivi yap dediler, ben de mrmrmrm.”
“İşe mi alınmak istiyorsun?”
“Yoo içerde…” niye bu kadar darlandığına şaşıyordum.
“Tamam, tamam, madem yazdın bakayım madem.”

Tam elimi uzattım, korkuyla elini geri çekti.

“Eee, versene?”
“Vermem!” bir çocuğun isyanıydı sesindeki.
“Niye be?” zorla elinden kağıdı aldım.

 Kağıtta bir çöp adam bir de çöp kız el ele tutuşuyordu.

“Eee hani cv?”
“Ben sivi mır mır mır…” ürkekliğine tahammül edemeyip bağırdım,
“Sesli konuşsana be adam!” sesime güvenlik görevlileri geldi. Elimle “bir şey yok” hareketi yaptım.

“Ben sivi nedir bilmiyorum!” dedi.
Güldüm. “Desene ya hu, sen akşam bir eve uğra senin sorununu öyle çözeceğim.” dedim.

Akşam işten eve döndüm.

Üstümü değiştirip biraz oyalandıktan sonra kapı çalındı. Kapıyı açtım, karşımdaydı. Elinde yine dosya kağıdını tutuyordu.

“Lan resmi niye atmadın?” diye sordum.
“Kıyamadım.” Dedi sesi titreyerek, gözleri doldu.
“Peki peki gir hadi içeri.”

İçeri gelip bir kuş gibi koltuğa tünedi.

“Şimdi sen hayatı öğrenmek istiyorsun he mi?”
“Evet abi.”
“O zaman kulak kesil şimdi.”
Karşımda koskocaman bir kulak vardı şimdi.

“Ben melâmet hırkasını
Kendim geydim eğnime
Ar u namus şişesini
Taşa çaldım kime ne?”
Gözlerinden bir şeyler düşündüğünü anladım. “anladın mı şimdi?” dedim.

“Abi anlar gibiyim ama aklımda soru işaretleri var.” dedi. dur o zaman,

“Terk edip nâm u nişanı
Giy melamet hırkasını
Bu melamet hırkasında
Nice sultan gizlidir.”

Gözleri neşeden parıl parıldı. “Şimdi anladım!” dedi. İçimden “Sen de mi çocuk?” dedim, “Sen de mi?”

“Peki, biraz bekle o zaman sana bir sürprizim var.” yavaş adımlarla kızılcık sopamı almaya gittim, sopayı iyice kavrayıp, tam arkadan yaklaştım kafasına odunu geçirecektim ki, kağıt üzerinde bir şeyler karaladığını fark ettim. Dikkatle baktığımda, yaptığı resmi özenle boyadığını gördüm.  “Çocuksun lan sen.” dedim içimden. Kızılcık sopamı elimden indirdim, hemen odaya gidip rast gele bir hırka aldım.

“Al sana melamet hırkası.” dedim. Gözleri neşeyle parlıyordu. Şaşkınca,
“Ama abi nasıl olur, çok kıymetli bir şey bu.” dedi.
“Olsun yahu, hem sıkıldım hem de artık bana olmuyor.”, göbeğimi gösterdim.
“Vay be o kadar mutluyum ki, iyi ki senin gibi bir abim var, al bu da senin olsun o zaman.”

Bana çizdiği resmi verdi, hırkayı giyip şarkılar söyleye söyleye çıktı, pencereden baktığımda seke seke evine gidiyordu.

Çizdiği resim hala masamda durur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder